Podcasts by Category

Mevlana Takvimi

Mevlana Takvimi

Mevlana Takvimi

Mevlana Takvimi günlük takvim yazıları

1841 - HABEŞ KRALI NECÂŞÎ’NİN ADALETİ - 22 KASIM 2024 - MEVLANA TAKVİMİ
0:00 / 0:00
1x
  • 1841 - HABEŞ KRALI NECÂŞÎ’NİN ADALETİ - 22 KASIM 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    Habeş Sultanı Necâşî’nin hicret edenler hakkında ortaya koyduğu saygı ve hürmet, Hicaz memleketlerinde duyulunca Mekke müşrikleri göç eden müminleri geri döndürmek için Melik Necâşî ve Habeş vekiller heyetine verilmek üzere Hicaz yöresinden bir takım pahalı hediyeler hazırladılar. Araplar’ın çare bulucularından olan Amr b. Âs’la Amâre b. Velîd’i yolladılar. Bu elçiler Necâşî’nin memleketinin baş şehrine varıp yanlarında getirdikleri hediyeleri uygun gördükleri kişilere ve Habeşli yüksek makâmlı vekillere bir yolunu bularak takdim ettiler. Birkaç gün geçince Melik Necâşî’nin, damaklarında rüşvetin tadı bulunan vekilleri ve yöneticileri vasıtasıyla müslüman muhacirlerin Habeş beldesinden kovulup uzaklaştırılması hususu Necâşî’ye arzettirilmişti. O da, “Benim lutfumun hisarına sığınan kimselerin durumlarını öğrenmeden düşmanlarına teslim etmek, devletimin namusunu çiğnemek demektir. “Namusa halel getirmektense ateşe girmek yeğdir” hükmü de gâyet açık olduğundan onları düşmanın ellerine teslim edemem. İlk iş olarak vaziyetin anlaşılması için büyük âlimler ve vekillerden oluşan genel bir meclis oluşturulsun. Bu meclis benim başkanlığımda bulunsun” cevâbını verdi. Ertesi gün o şekilde bir danışma meclisi oluşturuldu. Toplanan meclise bahsi geçen elçiler ve muhacir sahabiler getirildi. Dirâyeti ve zekâsı inkâr edilemeyen ve akıcı konuşmasıyla bilinen Cafer b. Ebû Tâlib (r.a.), bu meclise girince resmî usulleri yerine getirip melike saygısını gösterdikten sonra Arap usulü üzere bir konuşma yaptı ve mecliste bulunanları hayret deryasına daldırdı. Bu konuşmadan sonra Hz. Ca’fer (r.a.) melik Necâşî’nin işaretiyle Meryem Suresini okudu. 19-26. âyeti kerimesine gelince Necaşi ve etrafta bulunanlar ağlayıp gözyaşı döktüler. Necâşî, “İşte bu âyet İsa ve Musa peygamber hazretlerine nazil olan âyetlerle aynı mealdedir” diyerek Amr ve Amare’ye “Bu yüce topluluğu size vermek değil, kendilerine kat kat ikrâmda bulunmak benim boynumun borcudur” demiş ve muhacirleri lütûflarla kaldıkları yere göndermiştir. (Eyüp Sabri Paşa, Mahmudu’s Siyer, s.77-78)


    Fri, 22 Nov 2024 - 02min
  • 1840 - İSLÂMDA İNSAN HAKLARI - 21 KASIM 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    İslâm hukuku insafla incelendiğinde zaman, toplumların mutluluk ve istikrarına tek çare ve ilaç olduğu görülecektir. İslâm hukuku, kaynak itibari ile beşer üstü olduğundan, müeyyide ve kaideleri ile her zaman şamil, insan cinsinin ihtiyaçlarını karşılayacak genişlikte ve mükemmeliyette olduğu için, beşer tarafından düzenlenen kanunlardan büyük bir üstünlük ve imtiyaza sahiptir. Onun hükümleri insanoğlunun ruh tekâmülünü ve güzel ahlâkının gelişmesini hedef almakta ve bütün davranışlarında kontrol altında olduğu hissini ve inancını vermektedir. İslâm hukuku ihtiva ettiği hüküm ve müeyyidelerle beraber, ahlâki prensiplere de büyük bir yer ve değer vermektedir. Koymuş olduğu tedbirler tatbik edilmiş olsa; can, mal ve namus korunmasında, bütün beşeri sistemlerden daha üstün olacağı muhakkaktır. Çünkü beşeri sistemlerde, yalnız mağdurun hakkını nazara almakla yetinmekte, bundan da daha önemli olan toplumun güveninin ve ahlâkının ihlal edildiği düşünülmemektedir. Toplumun selâmeti açısından hukukta bu dar görüş asla doğru ve isabetli olmaz. Beşeri düzenlerde genel kaide şudur: Ceza hukukunda, suçun seldi ve mahiyeti ne olursa olsun hâkim karar vermedikçe, maznun suçlu değildir, herkes gibi vicdanı hür ve temiz bir vatandaş olarak yaşamakta ve bir suçsuzun yararlanacağı bütün haklardan istifade etmektedir. Bu durum uzun zaman sürmekte ve hatta bazen senelerce devam etmektedir. Adaletin böylesine sürüncemede kalması toplum vicdânını rahatsız etmektedir. Bununla beraber kanun koyucu bir beşerdir, ferdi ve sosyal olayların tesiri altında kalması mümkün ve hatta muhakkaktır. (Mehmet Çağlayan, İslâm Hukuk Doktrini, s.123)


    Thu, 21 Nov 2024 - 02min
  • 1839 - ÂHİR ZAMANDA YAŞANACAKLAR - 20 KASIM 2024- MEVLANA TAKVİMİ

    İslâm kaynaklarında âhir zamanda sünnet dışında gelişecek bir takım olaylardan haber verilmiştir. Abdullah b. Mes’ud (r.a.)’den rivâyet edilen hadiste, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizler yakında benden sonra bencil kimseler ve makbul saymayacağınız işler göreceksiniz.” Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ashâbı (r.a.e.): “o zaman bize ne emredersiniz ey Allâh’ın Resûlü?” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): “Onlara, yöneticilere haklarını veriniz, kendi hakkınızı da isteyiniz.” buyurdu İbn Abbas (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: “Her kim yöneticisinin hoşlanmadığı bir şey yaptığını görürse, bu duruma sabretsin. Çünkü topluluktan bir karış kadar ayrılmış halde ölen kimse cahiliye dönemi ölümüyle ölmüş olur.” Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “İş ehil olmayana verildiğinde kıyâmeti bekleyiniz.” (Buhari) Ebû Musa (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyrulmuştur: “Benden sonra, ilmin yok olacağı, cahilliğin geleceği günler vardır. Bu kesindir. Bu günlerde herc çoğalacaktır. Herc öldürmektir.” Huzeyfe (r.a.)’den Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “Emaneti korumak, insanların kalplerinin derinliğine Allâh tarafından indirilmiştir. Sonra insanlar onu Kur’an’dan ve sünnetten öğrendiler.” Hz. Peygamber ikinci olarak da emanetin kalpten çekilerek yok olacağını bildirmiştir ve şöyle buyurmuştur: “Neticede insan o hâle gelir ki, insanlar alışveriş yaparlar da neredeyse emaneti yerine getirecek bir kişi bile kalmaz. Hatta şöyle denilir: “Filanoğulları arasında emin bir adam varmış.” Bir başka kişi hakkında da: “Ne kadar cesur ne kadar zarif ne kadar akıllı bir kişi.” denilir. Oysa kalblerinde hardal tanesi kadar bile imân yoktur.” (İmâm Şatıbi, el-İ’tisam, c.2, s.98)


    Wed, 20 Nov 2024 - 02min
  • 1838 - TEHECCÜD EHLİNİN SIFATLARI VE FAZÎLETLERİ - 19 KASIM 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    Yüce Allâh, gece ibâdet edenleri Resûlü (s.a.v.) ile birlikte zikretmiştir. Bu güzel işe karşılık olarak vereceği mükâfatta onları peygamberinden ayırmayarak hepsini şöyle övmüştür: “Resûlüm, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yansında ve üçte birinde kalkıp ibâdetle geçirdiğini ve senin yanında bulunan bir topluluğun da böyle yaptığını Râbbin elbette biliyor.” (Müzemmil s. 20) Yüce Allâh, bu surede gece Kur’an okumanın kalb için daha uyumlu ve bu okuyuşun ezberleme ve zikretme için daha elverişli olduğunu da bildirmektedir. Yani, anlama ve hıfzetmede kalp dile uyar. Yüce Allâh, gece ibâdet edenlere “âlim” ismini vermiş ve onları havf ve recâ (korku ve ümit) ile ibâdet edenlerden yapmıştır. Ayrıca onlar için göz aydınlığı ve mutluluk vesilesi olacak mükâfatı katında gizlemiştir. Gece ibâdet edenler âyette şöyle anlatılmıştır: “Yoksa inkârcı kimse, o geceleyin secde ederek ve kıyamda bulanarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse gibi midir?” (Zümer s. 9) Yüce Allâh, gece ibâdet edenlerin dünyadaki vasıflarını ve ahirette onlar için hazırlanan nimetlerin özelliklerini şöyle anlatır: “Onlar geceleri Râblerine secde ederek ve kıyâmda ibâdet yaparak geçirirler.” (Furkan s. 64) “Korkuyla ve umutla Râblerine yalvarmak üzere ibâdet ettikleri için onların vücutları yataklarından uzak kalır.” (Secde s. 16) Yani yataklarından kalkarlar. Azap korkusundan veya kendilerine vadeliden mükâfatları elde etme arzusundan dolayı artık yatmakla huzur bulamazlar. “Yaptıklarına karşılık olarak onlar için nice sevindirici ve göz aydınlatıcı nimetler saklandığını hiç kimse bilemez.” (Secde s. 17) (Ebû Tâlib El-Mekkî, Kûtu’l Kulûb, c.1, s.185-186)


    Tue, 19 Nov 2024 - 02min
  • 1837 - HZ. SAMÎ (K.S.)’UN MUHTEREM ÖMER ÖZTÜRK’Ü KENDİ YERLERİNE OTURTMALARI - 18 KASIM 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

    Son devirde ülkemizde yaşamış en büyük velilerden Hz. Sâmî (k.s.)’un “tabiri câiz ise” kucağında doğmuş, onun terbiyesinde büyümüş, hayatını Hz. Sâmî (k.s.)’a hizmete ve ondan istifadeye adamış ve yine o zâtın vasiyyetleri gereği teçhiz ve tekfin işlerini yapmış, onun yolunu hâlâ insanlara anlatan ve Hz. Sâmî (k.s.)’un manevî evlâdı ve vazifelisi olan Muhterem Ömer Muhammed Öztürk, Hz. Sâmi (k.s.) ile yaşadıkları bir Berât kandili gecesini şöyle anlatmışlardır: “Şaban-ı Şerîf’in başlarında Mahmûd Gezer Ağabeyle (Allâh (c.c.) rahmet eylesin Mekke’de vefât etti, Cennetü’l Muallâ’ya defnedildi.) devlethanenin bahçesinde oturuyorduk. Efendi Hazretleri’nin hâdimesi gelerek beni bir kenara çağırdı ve “Ömer Ağabey babam mahrem bir husus söyledi. Bunu Ömer Öztürk’e anlat. Kendisinde kalsın. Îcâbını yerine getirsin. Fakat kimseye de bir şey söylemesin.” dedi ve Efendi Hazretleri’nin “Ben Berât gecesini Ömer Öztürk ile değerlendirmek istiyorum. Kendisi bir imâm bulsun. Ayrıca iki kişiyi de çağırsın. İsterse birisi kendi babası Mehmet Öztürk olabilir. Bir de başka ihvân, benimle birlikte hepimiz beş kişi olacağız. Akşam namazını burada devlethanede kılacağız. İftarı beraber eder, akşam ve yatsı namazını beraber kılar, geceyi de beraber ihyâ ederiz inşâallah.” buyurduğunu söyledi. Fakir, babama ve (Sami Efendimiz’in son yıllarında namazlarını kıldıran) Mahmûd Hoca’ya haber verdim. Sonra Ömer Kirazoğlu ağabey, İsmail ve Cevat Öztürk ağabeylerimi çağırttı. İftar, namaz ve yemekten sonra Efendimiz Hazretleri her zaman oturdukları demiryolu cihetine karşı olan koltuğa oturdular. Az sonra ayağa kalkarak kendi karşısındaki koltuğa geçtiler. Kendi koltuklarına, Fakiri çağırıp “Sen gel, buraya otur, burası senin yerindir. Fakir de karşısında oturacağım” diyerek kendi koltuklarına Fakiri oturttular. Muhteşem bir sohbetten sonra yatsı namazı kılındı, tekrar aynı yerlerde oturarak sohbet, duâ ve murâkabe edildi. İzin alınarak evlere hareket edildi. (www.r am a z a n o g lu m a h m u ds am ik s.c o m )


    Mon, 18 Nov 2024 - 02min
Show More Episodes